TÜRK MUKAVEMET TEŞKİLATI:
Şanlı Bir Direnişin Öyküsü
Serenti
Yıl 1963; Kıbrıs kaynıyor.
Makarios yönetimindeki Rumlar, Akritas Planı (Türklerin imha edilmesi) doğrultusunda 21 Aralık’ta saldırıya geçiyor.
Sonradan “Kanlı Noel” olarak anılacak saldırıda Rumlar hiç beklemedikleri bir sürprizle karşılaşıyor.
Türklerin tamamen savunmasız olduğunu düşünen Rumların karşısına çıkan silahlı bir direniş örgütü, planın başarıya ulaşmasına engel oluyor.
Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) ilk kez yeraltından çıkarak adını dünyaya duyuruyordu.
Bu Türk kamuoyu için de sürpriz bir gelişmeydi.
Çünkü o günlerde Türkiye’de, EOKA’nın faaliyetlerine bakılıp, “Bizimkiler uyuyor mu?” diye konuşulmaktaydı ve Türk Mukavemet Teşkilatı hakkında bilgi sahibi olan çok az insan vardı.
Her şey daha en başından büyük bir gizlilikle yürütülmüştü.
Aslında her şey 10 yıl kadar öncesine dayanmaktadır.
Kıbrıs’ta 1878’den beri süren İngiliz egemenliği, 1950’lere gelindiğinde sarsılmaya başlar.
Rumlar Ada’yı Yunanistan’a bağlamayı hedefleyen Enosis’i gerçekleştirmek için harekete geçerler. Rumlar 1955’ten itibaren EOKA adlı silahlı yeraltı örgütüyle hem İngilizleri hem Türkleri sindirerek etkinlik kurma peşindedirler.
Gelişmeleri izlemekle yetinen Türk hükümeti, diplomasi yoluyla sonuç almayı umar.
Oysa ülkenin farklı noktalarından, “Ya taksim ya ölüm” sloganları yükselmektedir.
Kıbrıs Türklerini acımasızca katleden EOKA’ya karşı, Türkleri koruyacak bir örgütlenmeye gereksinim duyulmaktadır.
Kıbrıs Türkleri, EOKA terörüne karşı başlangıçta hazırlıksız ve örgütsüzdü.
EOKA’nın eylemleri, toplumsal savunma içgüdüsü ile ulusal bilinci harekete geçirerek, Kıbrıs Türklerini varlığını korumak için direniş arayışlarına itmiş, KITEMB (Kıbrıs Türk Mukavemet Birliği), Volkan (Var Olmak Lazımsa Kan Akıtmamak Niye), Kara Çete, 9 Eylül (Cephesi) adlı dağınık mukavemet grupları kurulmuştur.
Fakat dağınık, donanımsız ve askeri eğitimi bulunmayan bu grupların askeri bir yapıya sahip EOKA karşısında direnme şansları bulunmamaktadır.
Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kesin kuruluş tarihi tartışmalı olmakla birlikte TMT’nin ilk bildirisi 26 Kasım 1957’de yayınlanır, dağınık halde savaşan tüm Kıbrıslı Türkler ortak bir savunma örgütünün çatısı altında toplanmaya çağrılır.
Rumların EOKA ile üstünlük sağlamaya başladığını gören Türk Genelkurmayı da aslında tam aynı şeyi düşünmektedir.
Türk Mukavemet Teşkilatı’nın Kuruluşu
1958 yılı başlarında, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Salih Coşkun, Özel Harp Dairesi Başkanı Tümgeneral Daniş Karabelen’i çağırarak Kıbrıs’ta EOKA’ya karşı silahlı bir örgüt kurulup kurulamayacağını sorar.
Bu talebin asıl adresi hükümet, daha doğrusu Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’dur.
Türkiye’de bir düşman işgaline karşı yapılacak direnişi planlamayı amaçlayan “Özel Harp Dairesi” yeni kurulmaktadır.
Başında da Kore’de çarpışan Karabelen bulunmaktadır.
Karabelen Kıbrıs’ta da benzer bir örgütün kurulup kurulamayacağını Kore’de tanıyıp yanına aldığı Daire’nin Lojistik Şube Müdürü Binbaşı İsmail Tansu ile görüşür ve ardından Genelkurmay’a olumlu yanıt verilir.
Bilgi oradan da hükümete iletilir.
Ama tam dört ay boyunca hükümetten “başlayın” emri bir türlü gelmez.
Çünkü Başbakan Adnan Menderes, Yunanistan Başbakanı Karamanlis ile aralarında kişisel dostluğa güvenmekte, sorunun diplomatik yollarla çözülebileceğine inanmaktadır.
Rumlara karşı kurulacak silahlı bir örgüt NATO içinde de sorunlara yol açacaktır.
Sonunda dört ay süren heyecanlı bekleyiş sona erer ve beklenen emir 1958 yılı Nisan ayında gelir.
Binbaşı İsmail Tansu’ya projeyi gerçekleştirme görevi verilir.
Tansu ise zaten emir gelmeden önce çalışmalarını tamamlamıştır.
Tansu bu çalışmaya “Kıbrıs’ı İstirdat Projesi” (KİP) adını verir.
“İstirdat” bir ülkenin kaybettiği toprakları düşmandan geri alması anlamındadır ve Sunay, “Büyük düşünmüşsünüz, iyi olmuş.
Size daima yardımcı olacağım” diyerek projenin adını beğendiğini ifade eder.
Proje NATO’nun Özel Harp doktrinine ve Fransızların Almanlara karşı direnişinden esinlenerek hazırlanmıştı.
İsmail Tansu, o günün hedeflerini ileride şöyle anlatacaktır:
Asli görev Kıbrıs’taki Türk halkının güvenliğini sağlamak ve Türkiye’de, hükümetin Kıbrıs politikasına destek vermekti.
Ayrıca ‘X günü’ EOKA’nın girişeceği harekata karşı saldırıya geçip Türkiye’nin askeri müdahalesine zemin sağlayıp Kıbrıs’ın Anavatan’a katılmasına yardımcı olunacaktı.
Bunun için ilk etapta ve kısa sürede, 5 bin mücahidin eğitilip silahlandırılması sonra bu sayının kademeli olarak 10 ve 15 bine çıkarılması planlandı.
Zir Köyü Kampı
Kısa sürede Türkiye’de iki eğitim kampı kurulur.
Biri Antalya’da diğeri de Ankara’nın dibindeki Zir Köyü yakınında.
Kıbrıs Türk liderleri Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş ile sıkı işbirliğine girilir.
İşbirliği yapılan bir başka kişi, Ankara’daki Kıbrıs Türk Kültür Derneği Başkanı Mehmet Ertuğruloğlu’dur.
TMT karargahı için derneğin Tuna Caddesi’ndeki binası tahsis edilir.
Buraya Ada’yla haberleşmek için telsiz kurulur.
Amerikalıların Özel Harp için verdiği telsizlerden biri de gömüldüğü yerden çıkarılarak Kıbrıs’a gönderilir.
Amerikalılar anlamasın diye de içine Kıbrıs’ın ünlü Hellim peyniri doldurulan kutusu, sonradan aynı yere gömülür.
Tansu, daha sonraki bir tarihte, Türkiye’nin çeşitli yerlerine gömülü malzemeleri kontrol için gelen Amerikalıları oyalayarak atlatır.
Amerikalılar, başka konularda da atlatılır.
Özel Harp için Amerikalılarla birlikte çalışılmaktadır.
TMT çalışmaları da aynı anda yürütülür; ama Amerikalıların, burunlarının dibindeki bu gizli çalışmadan haberi olmaz.
Nitekim başta ABD’li askeri yetkililer olmak üzere birçok ülkenin askeri uzmanları, TMT’nin örgütlenmesini tarihte eşine az rastlanır başarılı bir özel harp örgütlenmesi olarak nitelendireceklerdir.
Kıbrıs’a öğretmen, müfettiş, din adamı gibi kimliklerle TMT’de görev alacak subaylar gönderilir.
Ada’daki TMT liderliği, “Bayraktar” unvanıyla Yarbay Rıza Vuruşkan’a verilir.
“İş Bankası Müfettişi” kimliğiyle Kıbrıs’a giden Vuruşkan’ın kod adı “Bozkurt” olarak belirlenir.
Öteki subaylara ve gruplara da benzer kod isimleri verilir.
Ağrı: Dr. Fazıl Küçük, Toros: Rauf Denktaş, Kurt: Mücahitler, Temizlik Kurdu: Eğitim Sorumlusu, Bereket Kurdu: Silah ikmalinde çalışanlar…
Türk Mukavemet Teşkilatı mücahitleri
Gizli Hücreler Kuruluyor
Sıra eğitim verileceklerin belirlenmesine gelince, Küçük ve Denktaş 1958’in Haziran ayında Ankara’ya çağırılarak durum anlatılır.
Ankara’da doktorluk yapan Kıbrıslı Burhan Nalbantoğlu’nun yardımıyla ilk eğitim için 8 genç bulunur.
TMT’nin Kıbrıs’taki en üst düzey hücresi de Yarbay Rıza Vuruşkan, Küçük, Denktaş ve Nalbantoğlu ile oluşturulur.
Hücrelerde, 3 ile 7 arasında mücahit görev alır.
Gizlilik en temel ilkedir.
Mücahitler yalnızca kendi hücrelerindekileri tanırlar.
“Bayraktar” Vuruşkan’ı bilenler ise yalnızca en tepedekilerdir.
Bu nedenle Vuruşkan Ankara’ya geldiği bir tarihte, Zir kampında eğitim gören mücahitlere karanlığın içinden konuşarak yüzünü göstermez.
Bu sahne, mücahitler arasında heyecanı daha da artırır.
Lefkoşe, Mağosa, Larnaka, Limasol, Baf, Lefke, Erenköy, Yeşilırmak, Serdarlı ve Boğaz’da, Bayraktar’a bağlı 10 sancaktarlık oluşturulur.
Başında subay bulunan her sancakta, 500 ila bin 500 kişilik taburlar, taburlarda da 100-150 kişilik birlikler yer alır.
1974 Kıbrıs Barış Harekatı öncesi, TMT’li mücahitlerin sayısı, 15 Temmuz Sampson darbesinden sonra yapılan seferberlikte 18 bine (9 bini muvazzaf, 9 bini yedek) yaklaşmaktaydı.
İşin önemli yanı adaya silah ve cephane gönderilmesidir.
Silahlar ordudan sağlanır.
TMT yöneticileri ihtiyaç duyulan silahların listesini Genelkurmay’a iletiyor, onlar da bu silahları bir yazıyla hurdaya çıkmış gibi gösteriyordu.
Kamyonlarla askeri depolara giden TMT görevlisi subaylar bunları belirli noktalarda depoluyordu.
Böylece gizlilik kuralı işletiliyordu.
Ancak yüklü miktarda silahın bu şekilde çekilmesi, 27 Mayıs 1960 ihtilaline doğru yol alan Türkiye’de, farklı söylentilere neden olur.
Başbakan Menderes’in kendine bağlı bir silahlı milis gücü oluşturduğu söylentisi, ordunun içinden başlayıp kulaktan kulağa her kesime yayılır.
Bu nedenle 27 Mayıs sonrasında, bu çalışmaları yapan subayların tutuklanması gündeme gelir.
Ancak İsmail Tansu’nun Alpaslan Türkeş’le yaptığı görüşme sonucu, askeri yönetim gerçeği öğrenir ve bu konuda operasyon yapılması önlenir…
İsmail Tansu, 28 Mayıs sabahı Başbakanlık Müsteşarlığı koltuğunda oturan Türkeş’in işin aslını öğrendikten sonra, “İyi ki bizi zamanında uyardın ve bir skandalı önledin.
Siz çalışmalarınızı aynen sürdürün.
Artık arkanızda ben varım ne ihtiyacınız varsa bana iletin, gereğini yapacağım” dediğini anlatıyor.
Silahların adaya gönderilmesi TMT’cileri en çok uğraştıran konu olur.
Bunun için kaçakçılarla işbirliği yapılması, Ada’ya giden Türk diplomatlarından yararlanılması gibi alternatifler düşünülür.
Dışişleri Bakanı Zorlu, İsrail hükümetiyle iyi ilişkilere dikkat çekerek, bu ülkeden Kıbrıs’taki Türk firmalarına gönderilen oksijen ve asetilen tüpleri içinde silah gönderilmesi fikrini ortaya atar.
Ama bu öneri, astarı yüzünden pahalıya mal olacağı gibi, gizliliğe de aykırı bulunur; uygulanmaz.
Arı Ekibi
Türk Mukavemet Teşkilatı’nın simgesi Tam da bu tartışmaların yapıldığı günlerde, bir sürpriz yüzleri güldürür: 1958’in Ağustos ayında, Kıbrıs’tan Anamur’a üç kaçak Türk gelir.
Vehbi Mahmut, Asaf Elmas ve Cevdet Remzi adlarındaki üç genç amaçlarını, ‘silah alıp Ada’ya dönmek ve Rumlarla savaşmak’ olarak açıklar.
Araştırmalar sonucu güven duyulan bu gençlerden yararlanılması kararlaştırılır.
“Arı Ekibi” diye adlandırılan grup, bu üç gençle kurulur.
Grup, 16 Ağustos 1958 sabahı, 10 makinalı tabanca, 20 tabanca ve iki sandık mermi ile yola çıkar.
Gençlere, “İngiliz devriye gemileriyle karşılaşırsanız silahları denize atın, balıkçı olduğunuzu söyleyin” tembihi yapılır.
28 saat sonra Ada’dan verilen telsiz mesajıyla, silahların yerine ulaştığı anlaşılır.
Arı Ekibi’nin çalışmaları sonra da sürer.
Ada’ya silah ve cephane taşımak için tam dokuz sefer yaparlar.
İki kayıkla yapılan bu seferlerden birinde, fırtına çıkınca kayıklardan biri batar ve gençlerden ikisi şehit olur.
Daha fazla silah taşımak düşüncesiyle TMT’ye 3 tonluk bir balıkçı teknesi alınır ve şehit gençlerden Asaf Elmas’ın anısına, tekneye “Elmas” adı verilir.
18 Ekim 1959’da silahla doluyken İngiliz devriyesine yakalanma tehlikesi baş gösterince Elmas teknesi, Tansu’nun emriyle batırılır.
Olay zamanın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun’u öfkeye boğar ve Tansu hakkında soruşturma açtırmaya kalkar; ancak uluslararası bir skandalın önlenmesiyle rahatlayan Dışişleri Bakanı Zorlu, sorunu çözer.
Türkiye’deki kamplarda 25-30 kişilik gruplar halinde eğitilen gençler Ada’ya dönerek buradakilere eğitim verirler.
Bu çalışmalar örtülü kimliklerle Ada’ya gönderilen subay ve yedek subayların kontrolünde yürütülür.
TMT, EOKA’nın aksine, faaliyet gösterdiği süre boyunca hiçbir Rum köyüne saldırmamış, yalnızca Türk gençlerini eğitmiş, kendilerini savunmaları için gerekli silahları sağlamıştır.
Ankara’daki kamp, Zir Köyü yakınında, Tarım Bakanlığı’nın metruk bir çiftliğinde kurulmuştu. Köylüler anlamasın diye, kampa askeri tesis görüntüsü verilmişti.
TMT kurulduktan sonra, Genelkurmay 2. Başkanlığı görevine getirilen Cevdet Sunay da bu kampı zaman zaman ziyaret eder, özellikle mücahitlerin yemin törenlerine katılarak onlara moral verir.
Denktaş da kampı sık ziyaret edenler arasındadır.
Zaman zaman kampta tabancayla atış talimleri yapar.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs’a müdahale ettiği 20 Temmuz 1974 sabahına kadar Kıbrıs Türklerini canları pahasına savunan Türk Mukavemet Teşkilatı 1 Ağustos 1976’da Kıbrıs Türk Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’na dönüştürülür.
TÜRK MUKAVEMET TEŞKİLATI
Türk Mukavemet Teşkilatı nedir?
Türk Mukavemet Teşkilatı
1 Nisan 1955’te faaliyete geçen ve Türklere saldırmaya başlayan, Türk köylerini yakıp yıkan, EOKA tedhiş örgütüne karşı, Türk halkının savunmasını yapacak bir örgütlenme gereksinimini duyan Kıbrıs Türkleri, önceleri çeşitli mukavemet grupları oluşturmuştur.
Bunlar arasında en etkili olanı Volkan’dır.
Ancak, dağınık, küçük ve eğitimsiz olan bu mukavemet gruplarının askeri bir yapıya sahip EOKA karşısında, Türk halkının savunmasını yapması mümkün olmamıştır.
Türk Mukavemet Teşkilatı hakkında bilgiler
1 Nisan 1955’te faaliyete geçen ve Türklere saldırmaya başlayan, Türk köylerini yakıp yıkan, EOKA tedhiş örgütüne karşı, Türk halkının savunmasını yapacak bir örgütlenme gereksinimini duyan Kıbrıs Türkleri, önceleri çeşitli mukavemet grupları oluşturmuştur.
Bunlar arasında en etkili olanı Volkan’dır.
Ancak, dağınık, küçük ve eğitimsiz olan bu mukavemet gruplarının askeri bir yapıya sahip EOKA karşısında, Türk halkının savunmasını yapması mümkün olmamıştır.
Bu eksikliği gidermek amacıyla Burhan Nalbantoğlu, Rauf Denktaş ve Kemal Tanrısevdi tarafından 27 Temmuz 1957’de, Lefkoşe’de kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT), dağınık olarak faaliyet gösteren küçük mukavemet gruplarını birleştirerek, tüm adaya yaygın, her Türk köyünde varlık gösteren güçlü bir mukavemet örgütü olmuştur.
TMT, Rumların iddia ettiği gibi bir saldırı ve tedhiş örgütü değildir.
Terör örgütü EOKA’dan 2.5 yıl sonra, Türklere yönelik saldırıların yoğunlaşması üzerine kurulmuş olması da, bunun en açık kanıtıdır.
Faaliyet gösterdiği içinde hiçbir Rum köyüne saldırmayan TMT, Türk gençlerini eğitmiş, kendilerini savunmaları için gerekli silahları sağlamıştır.
TMT’nin amaçları şöyle sıralanabilir:
1) Kıbrıs Türklerinin can ve mal güvenliğini sağlamak,
2) ENOSİS’e ve bu hedef doğrultusunda yapılan girişimlerle estirilen teröre karşı durmak,
3) Türklere yapılacak saldırıları geri püskürtmek,
4) Türk Toplumunun birliğini ve bütünlüğünü sağlamak, ENOSİS’i savunan AKEL’in Türk toplumu içinde ideolojik etkinlik kurmasını ve iç cepheyi bölmesini önlemek,
5) Rumlara ve İngilizlere karşı Kıbrıs Türklerinin haklarını savunmak,
6) Anavatan Türkiye ile sıcak ilişkileri ve Türk Halkının Anavatana bağlılığını sürdürmek…
Bu ilkeler doğrultusunda başarılı bir mücadele vermiş olan TMT, 1958-60 ve 1963-74 döneminde Türk halkının direnişini örgütlemiş, Rum saldırıları karşısında ayakta kalmasını sağlamıştır.
TMT’nin bu direnişi, adanın Yunanistan’a bağlanmasını önlemiş, bağımsızlığın gerçekleşmesini sağlamıştır.
Kıbrıs’taki asıl Ulusal Kurtuluş Örgütü, Türk Mukavemet Teşkilatı’dır.
Onu karalamak için kampanya yürüten Rum liderliği, TMT’nin faşist bir örgüt olduğu iddiasını gündeme getirmiştir.
Oysa TMT, Kıbrıs Türk halkının savunmasını birinci planda tutan bir örgütlenmedir.
Faaliyet gösterdiği dönemde, elinde silahla Türk halkına saldıran EOKA üyelerini hedef seçmiştir. Hiçbir Rum, sadece Rum olduğu için TMT’nin hedefi olmamıştır.
Hiçbir Rum yerleşim birimi, TMT’nin saldırına uğramamıştır.
Bütün bunlar TMT’nin faşist bir örgüt olmadığını ortaya koymaktadır.
Öte yandan, eğer TMT faşist bir örgüt olsaydı, toplumun yönetimini eline aldığı 1963-74 döneminde, İtalya ve Almanya’da olduğu gibi faşist bir parti kurar, yönetimini bu partiye bırakır ve Kıbrıs Türk toplumunu faşist ideoloji doğrultusunda yönetirdi.
TÜRK MUKAVEMET TEŞKİLATI
Rum Yunan ikilisinin yavru vatan Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak için oluşturdukları Tedhiş örgütü EOKA, kuruluşunu 1955 yılı ortalarında tamamlamış ve başına askeri yönetici olarak Grivas’ı atamıştır.
Türk siyasi kanadının faaliyetlerini ise Başpiskopos Makarios üstlenmiştir.
EOKA’nın amacı terör yolu ile ENOSİS gerçekleştirmek ve adayı bir Yunan toprağı yapmaktı.
1 Nisan 1955 yılında başlayan ve yoğunlaşan terör faaliyetleri karşısında Kıbrıs Türk halkının örgütlenmeye ihtiyacı vardı ve bunu başardı.
Kara Çete – Volkan dokuz Eylül gibi kurulan örgütleri kurdu.
Bu TMT’nin kuruluşuna ilk adımı olarak nitelenebilir.
1 Ağustos 1958 yılında Kıbrıs Türk halkının savunmasını üstlenen Türk Mukavemet Teşkilat süratle ada çapında EOKA saldırılarına karşı direnişini sürdürdü, bu başarının halkımızın kırılmaz desteğine borçludur.
Gelinen koşullara uygun olarak sahip olduğu ve mücadele boyunca hiçbir zaman yitirmediği karakteristik özellikleri şunlardır:
TMT, Türk halkı tarafından kurulmuş bir halk örgütüydü.
TMT, Türk halkının savunma örgütüydü.
TMT, Kıbrıs Türk halkının ENOSİS’e karşı direniş örgütüydü.
TMT, Türk halkı tarafından kurulmuş ve mücadelenin tüm aşamalarında Türk halkı ile bütünlüğünü korumuş bir örgüttü.
TMT, tüm eylemlerini Anavatan Türkiye ve halkından aldığı destekle yürütmüştür.
TMT, Kıbrıs’ı bir Yunan sömürgesine dönüştürmeye yönelik ENOSİS hareketine karşı direnen anti-emperyalist ve anti-sömürgeci örgüttü.
TMT, faşist ve ırkçı EOKA’ya karşı örgütlenmiş olduğu direniş anti- faşist ve insancıl bir hareketti.
TMT’nin anti-demokratik enosis hareketine karşı örgütlenmiş olduğu direniş hareketi demokratik bir hareketti.
Türk Mukavemet Teşkilatı’nın Görevleri
Kıbrıs Türkünün can, mal, namus ve şerefini korumak ve halkımızın Kıbrıs’ta hür yaşamasını geleceğe emin adımlarla ilerlemesini sağlamak.
Rum tedhiş örgütü saldırılarına karşı koymak ve püskürtmek.
Kıbrıs Türk halkının birlik ve beraberliğini korumak.
Anavatan Türkiye ile Kıbrıs Türk halkının bağlılığını sürdürülmesi gündemde tutmak.
KIBRIS’TA YERALTI FAALİYETLERİ VE TÜRK MUKAVEMET TEŞKİLATI
Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) İşletme ve Ekonomi Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ulvi Keser’in 2006 yılında IQ Kültür Sanat Yayıncılık tarafından basılan “Kıbrıs’ta Yeraltı Faaliyetleri ve Türk Mukavemet Teşkilatı (1950-1963)” adlı kitabı, bu konuda yazılmış az sayıdaki bilimsel eserden biri olarak dikkat çekiyor.
Daha çok bir tarihçi gözüyle ve olayların tanıklarıyla yapılan mülakatlar ve ayrıntılı bir literatür taraması sonrasında yazılan bu eser, bu nedenle özel bir ilgiyi hak ediyor.
Bu yazıda, 640 sayfalık bu kapsamlı kitapta anlatılan konuları, bu meseleyi hiç bilmeyen ya da üstünkörü bilgilere sahip olan genç okurlarımız için kısaca özetlemeye çalışacağım.
Geçmişten Günümüze Kıbrıs
Kıbrıs adının nereden geldiğiyle ilgili farklı teoriler bulunmaktadır.
En yaygın görüşler; Kıbrıs’ın adını “kına çiçeği” olarak da bilinen Kypros’tan, mitolojideki Kiniros’un kızından, aşk tanrıçası Kipris’ten, Kıbrıs’ta bolca bulunan ve tuzlandıktan sonra kuruması için bir ahır kapısına gerilen öküz derisine benzetilen Kypros bitkisinden ya da “bakır” anlamına gelen Latince “Cuprum” kelimesinden aldığı şeklindedir.
Adının kaynağı ne olursa olsun, Kıbrıs, Doğu Akdeniz’deki jeopolitik konumu itibariyle tarih boyunca önemli bir ada olmuştur.
9251 km2’lik yüzölçümü ile Akdeniz’in Sicilya ve Sardunya’dan sonra üçüncü, Doğu Akdeniz’in ise en büyük adası olan Kıbrıs, çok eski ve zengin bir tarihe sahiptir.
Geçmişte Fenikeliler, Egeliler, Frenkler, Venedikliler ve daha birçok kavim tarafından zaman zaman yerleşilen ve çok çeşitli uygarlıkların kaynaştığı bir alan olan Kıbrıs’ın tarihi, Osmanlı İmparatorluğu’nun adayı 1571 yılındaki fethinden sonra değişmiştir.
Osmanlı fethi sonrası adaya Anadolu’dan Türk nüfus getirilirken, Rumlara inanç-ibadet özgürlüğü verilmesi ve o dönem için ileri bir medeniyet olan Osmanlıların adada hakimiyet kurması, adanın cazibesini ve ekonomik yaşamını canlandırmıştır.
Millet sistemine dayalı olan Osmanlı yönetimi, ilerleyen asırlarda İmparatorluğun kendisini yenileyememesi nedeniyle giderek zayıflamış ve o güne kadar birbiriyle çok kaynaşmadan ancak barış içerisinde yaşamayı başarmış Kıbrıslı Türk ve Rum toplulukları da karşı karşıya getirmiştir.
Nitekim 1877 Nisan’ında Türk-Rus Savaşı’nın (93 Harbi) başlamasıyla beraber “balayı dönemi” biter ve Yunanistan’ın birkaç on yıl önceki bağımsızlığından da ilham alan Rumlar, hızla adada kendi yönetimlerini kurmak için çalışmalara başlarlar.
Kıbrıs’ta İngiliz İdaresi
- yüzyılın süper gücü olan Britanya İmparatorluğu, Akdeniz ticareti ve jeostratejik mücadelesi konusunda Kıbrıs’ın anahtar konumda olduğunun farkındadır.
Bu nedenle 93 Harbi sonrasında Osmanlı ve Rusya arasında imzalanan Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması sonrasında Rusların İstanbul’a doğru ilerleyişini önlemek maksadıyla Osmanlı Devleti’ne yardım eder ve karşılığında da Kıbrıs’ın geçici olarak kendilerine verilmesini teklif eder.
4 Haziran 1878’de Hariciye Nazırı Safvet Paşa ve İngiliz elçi Ostan Henry Layard arasında Yıldız Sarayı’nda imzalanan 23 maddelik iki anlaşma ile yıllık 92.986 sterlin kira karşılığında Kıbrıs adası İngilizlere kiralanır.
Ancak İngilizler, bu parayı da Kıbrıs’tan toplayıp öderler.
İngilizlerin adaya gelmesi, Rumların da Yunanistan’la birleşmeyi öngören “enosis” politikalarına hız vermelerine yol açar.
İngilizler, adada Türk memurları görevlerinden uzaklaştırarak, Rumları ön plana çıkaran yeni bir idare sistemi kurarlar.
Zamanla Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu ile karşı saflarda yer alan İngilizler, adayı artık kendi toprakları olarak görmeye başlar.
Bu durum, Lozan Anlaşması sonrasında 10 Mart 1925 tarihinde İngiliz Kralı V. George’un Kıbrıs’ı bir koloni toprağı haline getirmesiyle resmi bir statü de kazanır.
İngiliz idaresi döneminde İngilizlere karşı daha saldırgan ve bağımsızlık yanlısı olmalarının da etkisiyle olsa gerek, Rumlar net bir şekilde korunur ve devlet hizmetleri Rumlara ağırlık verilerek gerçekleştirilir.
21 Ekim 1931’de ilk Rum ayaklanması gerçekleşir.
İsyan bastırılır, ancak isyan nedeniyle yalnızca Rumlar değil, Türkler üzerinde de büyük bir İngiliz baskısı kurulur.
İngilizler adada, klasik “böl ve yönet” politikalarına ek olarak, toplumları pasifleştirmek için dindarlaştırma siyaseti de güderler.
Özellikle Kıbrıslı Türklere yönelik Türklük bilincinin kaybolması için İslamlaştırma politikaları uygulayan İngilizler, Türk bayraklarını yasaklar ve Türk isimli okulları İslam ismiyle donatarak ve Cuma namazlarında İngiliz muhibi hocalardan siyasi mesajlar içeren vaazlar dinleterek, Kıbrıslı Türklerin Türk kimliğini zayıflatmaya çalışırlar.
16 Ağustos 1960 tarihinde Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin üçlü garantörlüğünde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra dahi bu politika devam eder.
İngiliz idaresi dönemindeki bir diğer önemli olay ise 1950 plebisitidir.
Yalnızca Kıbrıslı Rumların katıldığı ve geçerlilik kazanmayan plebisit, Rumların “enosis” fikrine odaklandıkları ve Türkleri artık düşman olarak görmeye başladıklarının ispatı olmuştur.
Bu dönemden itibaren, Kıbrıs Sorunu artık Türk-Yunan ilişkilerini de bozmaya başlayan önemli bir mesele haline gelecektir.
Nitekim 16 Ağustos 1954 tarihinde Başbakan General Aleksandru Papagu imzalı bir dilekçe ve Dışişleri Bakanı Stefan Stefanopulos başkanlığında bir heyetle self-determinasyon hakkı için Birleşmiş Milletler’e başvuran Yunanistan, artık Kıbrıs Sorunu konusunda ileri hamle yapma kararı almış ve Doğu Akdeniz’de dengeleri kendi lehine değiştirecek revizyonist bir politika izlemeye başlamıştır.
Yunanistan yayılmacı enosis politikasını gizlemek için, zaman zaman self-determinasyon kartını oynamakta, ancak temelde Kıbrıs ve Yunanistan’ın birleşmesini savunmaktadır.
Kıbrıslı Rumlar da o dönemde yaygın şekilde bu görüşü desteklemektedirler.
Bunun üzerine, 1955 yılındaki Londra’da düzenlenen konferanstan başlayarak, Türkiye de Kıbrıs Sorunu’na müdahil olmaya başlamıştır.
Adanın önceki yöneticisi durumunda olan Türkler, İngiliz idaresinin kalkması halinde Kıbrıs’ın kendilerine verilmesi gerektiğini savunmaya başlar.
Bu durumun doğal sonucu ise, İngilizlerin arabulucu olarak Kıbrıs’ta yeniden avantajlı bir konuma gelmesidir.
1955 yılından itibaren Rumların EOKA adlı bir terör örgütü kurması ise, hem İngilizleri, hem de Kıbrıslı Türkleri oldukça rahatsız edecek ve adada hareketli günlerin başlamasına neden olacaktır.
George Grivas ve Nikos Sampson liderliğindeki EOKA’nın terör faaliyetlerine başlaması, kuşkusuz Kıbrıslı Türkleri de canlarını korumak için organize olmaya itecektir.
İşte TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı), böyle bir ortamda doğacaktır…
Kıbrıslı Türklerin İlk Örgütlenme Faaliyetleri
Rumların artan saldırıları karşısında, Kıbrıslı Türkler TMT öncesinde de örgütlenme çalışmalarına girişmişlerdir.
Örneğin, Kıbrıs Türk Fedailer Birliği, bu tarz amatör girişimlerin ilk örneklerindendir.
Daha çok Rum çocuklarla kavga etmek ve duvarlara “Kıbrıs Türk’tür, Türk Kalacak” yazmak gibi faaliyetler yapan Kıbrıs Türk Fedailer Birliği’ni, biraz daha profesyonel bir örgütlenme olan Karaçete izlemiştir.
Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş gibi toplum önderlerinin çıkmasıyla bu dönemde milli duyguları kabaran Kıbrıslı Türk gençler, Türk bölgelerinde yaşayan Rum aileleri geri göndermek için onları taciz etmek ve Rum dükkanlarını yağmalamak gibi başıbozuk eylemler içerisine girerler.
Bu nedenle KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş da, Karaçete’yi Milli Mücadele açısından olumsuz bir örgüt olarak değerlendirmiştir.
Dr. Fazıl Küçük
Kıbrıslı Türklerin ilk ciddi örgütlenmesi ise Volkan olmuştur.
Kıbrıs Türk’tür Partisi Genel Başkanı Dr. Fazıl Küçük’ün gayretleriyle kurulan Volkan, İttihat ve Terakki’nin çağdaş bir versiyonu olarak yorumlanabilecek, ancak daha çok mahalli örgütlenmelerle sınırlı kalan bir gizli teşkilattır.
Açılımı, “Var Olmak Lazımsa, Kan Akıtmamak Niye” olan Volkan örgütü, Fazıl Küçük’ün yanı sıra Şakir Özel ve Kemal Mişon gibi kişilerce kurulmuştur.
Lefkoşa Polis Merkezi’nde silah ambarından sorumlu olarak görev yapan Mehmet Hıfzı Işıltan ise, örgüte silah temin eden ve lojistik destek sağlayan kişidir.
Volkan, kurulduktan kısa bir süre sonra halka mücadele azmi ve umut aşılayan bildiriler yayınlamaya başlar.
Volkan’ın eylemleri, daha çok bildiri dağıtmak düzeyinde kalmıştır.
Rumların Türkleri öldürdüğü olaylar sonrasında birkaç bombalama eylemi de düzenlenmiş, ancak TMT’nin örgütlü mücadele yapısına asla ulaşılamamıştır.
Volkan sonrasında kurulan bir diğer örgüt ise 9 Eylül’dür.
Ulus Ülfet, İsmail Beyoğlu, Kubilay Altaylı ve Mustafa Ertan Celal gibi Lefkoşa’nın tanınmış ailelerine mensup iyi eğitimli gençlerce kurulan bu örgüt, amatör olmasına karşın bu yönüyle Karaçete’den ayrılır.
Ancak bu gençler, bir Rum saldırısı sonrasında Rumlara karşılık vermek için bomba hazırlarken amatörlüklerinin kurbanı olur ve patlama nedeniyle trajik bir şekilde hayatlarını kaybederler.
9 Eylül’den sonra, Rum terörünün daha da azmasından endişe eden İngilizler, Kıbrıslı Türklerin de dahil olduğu komando ünitesini devreye sokarlar.
Zira şu da bir gerçektir ki; EOKA’nın hedefinde Kıbrıslı Türkler kadar, hatta onlardan da fazla İngilizler vardır.
Bu güvenlik örgütlenmeleri dışında, Kıbrıslı Türkler TMT öncesinde çeşitli sosyokültürel ve sosyoekonomik örgütlenmelere de girişmişlerdir.
Bu örgütlenmeleri tasarlayan ve icra edilmesine önayak olanlar, daha çok Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş olmuştur.
Örneğin, ekonomik açıdan geride olan Kıbrıslı Türklerin toparlanması adına başlatılan “Türk’ten Türk’e Kampanyası”, Türk tüccar ve zenginlerin doğmasına yol açan bir ekonomik seferberliktir.
Karma köylerde Türklüğün kaybolmaması adına başlatılan “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyası da, Kıbrıs’ta azınlık durumundaki Türklerin birliğini sağlamaya yönelik önemli bir sosyokültürel faaliyettir.
TMT’nin Kıbrıs’ta Kurulma Safhası
TMT’nin kurulması, Kıbrıslı Türklerin malını, canını ve ırzını koruyabilmek için mücadeleye başlaması için verilen çabaların bir sonucudur.
Özellikle Rumların EOKA gibi organize ve güçlü bir paramiliter örgüt kurmaları ve kanlı eylemlere girişmeleri, Kıbrıslı Türkleri savunmasız ve çaresiz bırakıyor ve TMT’yi bir zorunluluk haline getiriyordu.
Bu noktada, Demokrat Parti döneminde Türkiye ile artan temaslar ve Türkiye’nin Fatin Rüştü Zorlu’nun Dışişleri Bakanlığı’ndan başlayarak Kıbrıs Sorunu’na müdahil olması, Kıbrıslı Türk mücahitlerin elini kuvvetlendiriyordu.
TMT’nin kurulma kararı, 27 Temmuz 1957’de Rauf Denktaş, Doktor Burhan Nalbantoğlu ve Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçiliği’nde kripto memuru ve idari ataşe olarak çalışan Mustafa Kemal Tanrısevdi tarafından alınır ve bu üç kişi, TMT’nin kurucuları olarak tarihe geçerler.
TMT’nin resmi kuruluşu ise 26-27 Kasım 1957’de gerçekleşir.
Artık Dr. Fazıl Küçük’ün Türkiye ziyaretlerinde, Rauf Denktaş da yanında bulunacaktır.
Bildiriler dağıtarak eylemlerine başlayan TMT, askeri mühimmat ve eğitim konusunda ise anavatan Türkiye’ye ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne güvenmektedir.
Önceki çetelere benzeyen başıbozuk bir yapı istemeyen Denktaş, anavatanın kendilerine her zaman destek olacağına inanmış ve Rumların Yunanistan’dan aldığı desteğin bir benzerini Türkiye’den beklemiştir.
TMT, 27-28 Ocak 1958 Olayları’ndan sonra örgütlenmesine hız verir ve Kıbrıslı Türkler arasında giderek güçlenir.
“Hareketten Bereket, Bereketten Kuvvet Doğar – İleri Arş İleri, Türk Hiç Dönmez Geri” gibi sloganlarla kurulan TMT, Kıbrıslı Türkler ve Türkiye hükümeti tarafından da destek görmeye başlar.
Bu tarihten başlayarak, Kıbrıslı Türkler arasında enosis’e karşılık olarak adanın taksimi (kısaca taksim) fikri, giderek güçlü bir şekilde gündeme gelmeye başlar.
Buna paralel olarak, Türkiye’de de artık meydanlarda “Ya Taksim, Ya Ölüm” sloganları duyulur olmaya başlamıştır.
Ancak Kıbrıslı Türklerin örgütlenmeye başlaması ve Türkiye ile temaslarını arttırması, Rumları ve İngilizleri rahatsız etmeye başlar.
25 Temmuz 1958’de çıkarılan “Fevkalade Ahval” yasasıyla, TMT üyesi 60 civarında Kıbrıslı Türk tutuklanır ve hapse atılır.
Bu sıralarda Albay Rıza Vuruşkan yönetiminde Ankara’da TMT’nin Türkiye örgütlenmesinin temelleri atılmaktadır.
Bu dönemde Albay Rıza Vuruşkan, Ali Conan sahte ismiyle İş Bankası müfettişi olarak, Yüzbaşı Mehmet Özden de, Mehmet Beyazıt ismiyle müfettiş muavini olarak adaya gelirler.
Adada kendisine iki gizli karargah kuran ve Rauf Denktaş’la koordineli olarak çalışan Vuruşkan, örgüte yeni ve güvenilir üye alımlarını başlatır.
Posta Müdürü Kemal Şemiler, avukat Osman Örek, Dr. Şemsi Kazım, Dr. Necdet Ünel, Dr. Niyazi Manyera, Dr. Orhan Müderrisoğlu, Nevzat Uzunoğlu, Baf Belediye Başkanı Halit Kazım, öğretmen Necdet Hüseyin ve İsmail Sadıkoğlu TMT’nin ilk üyelerindendir.
Gözü kapalı olarak tabanca, Kuran ve Türk bayrağı üzerine yemin ederek gerçekleşen üye alımları (İttihatçı yeminiyle aynıdır), zamanla yaygınlaşır ve Kıbrıslı Türkler arasında milliyetçi duygular güçlenir. “Bozkurt” lakaplı Albay Rıza Vuruşkan’ın lideri olduğu TMT’de, Dr. Fazıl Küçük “Ağrı”, Rauf Denktaş ise “Toros” kod adlarını kullanmışlardır.
TMT’nin yeni üye alımları sırasında gerçekleştirilen yemin töreninde söylenenler ise şöyledir;
“Kıbrıs Türk’ünün yaşayış ve hürriyetine, canına, malına, her türlü anane ve mukaddesatına, her nereden ve kimden olursa olsun vaki olacak tecavüzlere karşı koymak için kendimi yüce Türk ulusuna adadım.
Gördüğüm, duyduğum ve hissettiklerimi ve bana emanet edilenleri hiç kimseye ifşa etmeyeceğime, ifşaatın ihanet sayılacağına ve cezasının ölüm olduğuna, verilecek cezayı seve seve kabul edeceğime namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”
TMT’nin Teşkilatlanması ve Askeri Yapısı
Türk mitolojisine ve töresine uygun isimler ve özelliklerle örgütlenen TMT, İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilere karşı direnen Fransız yurtsever örgütlerinden esinlenmiş ve onlara benzer yöntemler benimsemiştir.
1958 Mayıs’ında Ankara’da karargah kuran TMT, Temmuz ayında Lefkoşa’daki karargahını da açar. TMT’nin ihtiyaç duyduğu silahlar,
Anamur ve Mersin’de oluşturulan depolarda ve her an gönderilmeye hazır biçimde durmaktadır.
Rumların enosis planını icra etmeye başlamaları durumunda, TMT derhal bu silahları Kıbrıs’a getirtecek ve Rumlara karşı mukabele edecektir.
TMT, 5 kişilik hücrelerden oluşan bir yeraltı teşkilatıdır.
Hücre üyesi, yalnızca kendi hücresindeki 5 kişiyi tanır, diğer hücreleri ise bilmezdi.
Üst kademe ile irtibat ise, sadece hücre lideri aracılığıyla sağlanırdı.
Otağ, oba ve çadır olarak üç kademeli olarak düşünülen TMT örgütlenmesi, bunun çok siyasi algılanmasından endişe ederek, zamanla çadırın yerine oğul, obanın yerine petek ve otağın yerine kovan terminolojisini benimser.
Hücre üyelerine ise her daim “arı” denmektedir.
1960 yılından itibaren TMT, 6 bölgede 6 birlik teşkil etmiş ve Mağusa, Lefke, Larnaka, Baf, Lefkoşa ve Limasol sancaklarında 3-4 taburdan oluşan bir askeri güç oluşturmuştur.
Her taburda 50’şer kişi teşkilatlanmış ve eğitilmiş durumdadır.
Her birliğin başında “Serdar” adı verilen komutanlar görev yapmaktadır.
Komutanların, “Şahin”, “Atmaca”, “Kartal” ve benzeri yırtıcı kuş isimlerinden seçilen kod adları bulunmaktadır.
Çok gizli bir şekilde örgütlenen TMT, bu nedenle 21 Aralık 1963 tarihli Kanlı Noel sonrasında kendi isteğiyle yer üstüne çıkıncaya kadar ne İngilizler, ne de Rumlar tarafından tespit edilememiştir.
TMT’nin gizli kalabilmesinin sırrı ise, “Gör, Duy, Konuşma” felsefesidir.
Sadakat ve gizlilik eksikliği, örgüt açısından ölümcül bir hata niteliğindedir.
Başlarda Kıbrıslı Türklerin güvenliğini sağlamak amacıyla kurulan örgütün ideolojisi ise, zamanla anavatan Türkiye’ye bağlanmak yönünde şekillenecektir.
Oldukça sert ve tehlikeli olan TMT eğitimleri, üç ayrı kategoride incelenebilir.
Bunlar; “hasret”te yapılan esas eğitim, ada içerisinde yapılan eğitim ve kovanların kendi birimleri içerisinde yaptıkları eğitimlerdir.
Bu eğitimlerde silah atış talimi, silahın kurulması ve bozulması, haber alma ve istihbarat, karşı istihbarat, pusu, baskın ve savunma gibi alt başlıklar bulunmaktaydı.
Bu eğitimleri genelde “Karasakal” olarak adlandırılan Türkiye kökenliler veriyordu.
Ada içerisindeki eğitim faaliyetleri izci kampları ve spor kulüplerinde, köylerde ise önde gelen kişilerin evlerinde yapılmaktaydı.
Bu eğitimleri, din adamı ya da öğretmen kılığındaki görevli kişiler gerçekleştiriyordu.
Örgütün tabanını genişletmesi anlamında önemli bir adım, 29 Mayıs 1959 tarihinde Nacak Gazetesi’nin kurulması olmuştur.
Rauf Denktaş’ın imtiyaz sahibi olduğu bu gazete, Kıbrıslı Türkler arasında milli bilinci yaymak ve bu şekilde TMT’ye adada geniş bir taban kazandırmak amacındadır.
Ayrıca yine 1958’in 16 Ağustos tarihinden başlayarak, Erenköy bölgesine Türkiye’den silah getirtilmeye başlanmıştır.
Silah sevkiyatının ikmal merkezi, Türkiye’nin en güney noktası olan ve Kıbrıs’a yalnızca 70 km mesafedeki Anamur’dur.
Türkiye’den sandallarla ve gönüllülük esasına dayalı olarak yapılan bu sevkiyat, TMT tarafından zamanla daha organize bir hale getirilmiştir.
TMT’nin haberleşmek için kullandığı muhabere sistemleri de oldukça ilginç bir hadisedir.
Bu sistemler; alfabetik ve şifreli olarak ikiye ayrılmaktadır.
Orijinal metnin şifreli bir hale getirilebilmesi için, bir algoritma (işlemler dizisi) ve bir anahtara ihtiyaç vardır.
Kullanılan algoritma herkesçe biliniyor olsa bile, anahtarın tümü ya da bir bölümü yalnızca şifreyi gönderen ve alan kişinin bildiği bir husustur.
Sonuç
Prof. Dr. Ulvi Keser’in “Kıbrıs’ta Yeraltı Faaliyetleri ve Türk Mukavemet Teşkilatı (1950-1963)” adlı kitabı, TMT’nin kuruluş hikayesi ve temel örgüt özelliklerini tarihsel perspektiften anlatan önemli bir eserdir.
Kitabın sonuç bölümünde yazar, örgütü “Kıbrıslı Türklerin kendi öz eseri”, “Kıbrıs Türk halkını esaretten kurtaran ve varoluş mücadelesini sağlayan milli bir teşkilat” olarak nitelendirmektedir.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıl dönümü
Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıl dönümü
Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıl dönümü
Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıl dönümü
Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıl dönümü
Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıl dönümü
Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıl dönümü
Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıl dönümü
Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıl dönümü
Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıl dönümü
Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıl dönümü
Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıl dönümü
Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıl dönümü
Kıbrıs Barış Harekatı’nın 44. yıl dönümü
Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıl dönümü
Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıl dönümü
Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıl dönümü
Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıl dönümü
Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıl dönümü
Kaynak Yeniçağ: Kıbrıs Barış Harekatı’nın 44. yıl dönümü